
Avrupa Birliği, doğu komşularında istikrarı sağlamak ve bu ülkeleri Batı değerleriyle daha güçlü bağlar kurmaya teşvik etmek amacıyla genişleme politikasını sürdürmektedir. Bu çabanın önemli duraklarından biri ise Moldova’dır. Hem coğrafi konumu hem de geçirdiği siyasi dönüşümle dikkat çeken ülke, son yıllarda AB ile entegrasyon yolunda önemli adımlar atmıştır. Özellikle Batı yanlısı yönetimlerin göreve gelmesiyle birlikte Moldova, yolsuzlukla mücadele, yargı reformu ve demokratikleşme gibi alanlarda reform süreçlerini hızlandırmıştır. Bu gelişmeler, Brüksel’in desteğini kazanmış; 2025 yazında AB liderleri Moldova’nın üyelik hedefini açıkça desteklediklerini vurgulamışlardır. AB Konseyi Başkanı’nın da yer aldığı açıklamalarda, ülkenin reform çabaları takdir edilmiş ve geleceğinin Avrupa’da olduğu güçlü bir dille ifade edilmiştir. Moldova halkının da büyük bir kısmı, Avrupa ile daha sıkı bağlar kurarak ekonomik kalkınma, daha sağlam kurumlar ve daha öngörülebilir bir gelecek umut etmektedir. Ancak bu umutlara rağmen, Moldova’nın AB yolculuğu ciddi sınamalarla karşı karşıyadır.
Bu sınamaların başında ise Rusya’nın etkinliği gelmektedir. Moldova, tarihsel bağları ve eski Sovyet geçmişi nedeniyle uzun süre Moskova’nın etkisi altında kalmış bir ülkedir. Batı ile yakınlaşma çabaları arttıkça, Rusya’nın bu etkiyi kaybetmemek adına çeşitli yollarla Moldova’nın iç işlerine müdahale ettiği görülmektedir. Bu müdahaleler, özellikle seçim dönemlerinde daha açık hale gelmekte; dışarıdan yönlendirmeler, bazı siyasi adayların organize edilmesi ve seçim ortamına doğrudan müdahale gibi yöntemlerle ülke içindeki siyasi denge hedef alınmaktadır. Bu tür girişimlerle, Moldova’daki demokratik irade zayıflatılmakta, seçmen tercihleri yönlendirilmeye çalışılmakta ve Batı ile yakınlaşmayı savunan siyasi aktörlerin hareket alanı kısıtlanmaktadır.
Ancak müdahaleler yalnızca siyasi aktörler üzerinden yapılmamaktadır. Moldova’da yürütülen propaganda faaliyetleri, halkın karar alma süreçlerini de doğrudan hedef almaktadır. Dezenformasyon yoluyla yaratılan bilgi kirliliği, özellikle sosyal medya ve televizyon üzerinden yayılan içeriklerle kamuoyunu etkilemektedir. Bu içeriklerde, Avrupa Birliği karşıtı söylemler öne çıkarılmakta; üyelik sürecinin ülkenin egemenliğini ve kimliğini tehdit edeceği gibi mesajlar dolaşıma sokulmaktadır. Bu tür propagandalar halkın özellikle genç kesiminde kafa karışıklığı yaratmakta, Avrupa ile bütünleşme fikrine duyulan güveni aşındırmaktadır. Bilgiye erişimin sınırlı olduğu, medyanın yeterince güçlü olmadığı Moldova’da bu tür içerikler geniş kitleler üzerinde etkili olmakta ve toplumsal algıyı doğrudan şekillendirmektedir. Dolayısıyla, Moldova’daki demokratik süreç yalnızca sandıkta değil, aynı zamanda gündelik bilgi akışında da baskı altına alınmaktadır.
Bu iki müdahale yöntemi birlikte değerlendirildiğinde, Moldova’nın Avrupa Birliği’ne yönelme süreci sadece bir dış politika tercihi değil, aynı zamanda bir güvenlik meselesi haline gelmektedir. Artık yalnızca hükümetin reformlara olan bağlılığı ya da Avrupa’dan gelen siyasi destek yeterli olmamaktadır. Moldova’nın iç istikrarını koruması ve dış baskılara karşı güçlü durabilmesi de bu süreçte belirleyici olmaktadır. Yaşanan gelişmeler, Avrupa Birliği’nin genişleme sürecinin zorluklarını açık bir şekilde göstermektedir. Moldova örneğinde olduğu gibi, dış aktörlerin doğrudan ya da dolaylı müdahaleleri, üyelik sürecini sekteye uğratabilmekte ya da tamamen tersine çevirebilmektedir. Bu nedenle AB’nin Moldova’ya yönelik yaklaşımında yalnızca teknik reformlara değil, aynı zamanda ülkenin siyasi ve toplumsal direncini artıracak stratejik adımlara da odaklanması gerekmektedir.
Bu noktada Moldova toplumunun yapısı da önemli bir rol oynamaktadır. Ülkede Avrupa ile entegrasyonu savunan bir kesim olduğu kadar, Rusya ile olan geleneksel bağlara sıkı sıkıya bağlı gruplar da bulunmaktadır. Bu çeşitlilik, toplumun bazı kesimlerinin dış müdahalelere daha açık hale gelmesine neden olmaktadır. Özellikle ekonomik sıkıntılarla boğuşan ve gelecekten umutsuz olan bireyler, Batı’nın sunduğu uzun vadeli reform vaatlerinden ziyade, kısa vadede somut fayda sunabilecek alternatiflere yönelmektedir. Bu durum, dezenformasyon kampanyalarının etkisini artırmakta ve toplumun bazı kesimlerinde Avrupa Birliği karşıtı eğilimlerin güçlenmesine yol açmaktadır. Moldova’da medya yapısının zayıflığı, eğitim düzeyindeki dengesizlikler ve devlet kurumlarına duyulan güvenin düşük olması da bu süreci derinleştirmektedir. Bu ortamda Moldova’nın iradesiyle Avrupa yolunda ilerlemesi daha da zorlaşmakta, toplumsal bölünmeler siyasi istikrarı tehdit etmektedir.
Sonuç olarak Moldova, Avrupa Birliği ile yakınlaşmak için önemli adımlar atmış olsa da, karşı karşıya olduğu dış müdahaleler ve iç zorluklar bu süreci ciddi biçimde zorlaştırmaktadır. Rusya’nın hem siyasi düzeyde hem de toplumsal düzeyde yürüttüğü müdahaleler, Moldova’nın Batı ile entegrasyonunu engellemekte; halkın algısını değiştirmekte ve demokratik işleyişi zayıflatmaktadır. Avrupa Birliği’nin Moldova’ya verdiği destek önemli bir rol oynamaktadır, ancak bu desteğin sadece reformlara değil, aynı zamanda ülkenin siyasi direncine ve toplumsal dayanıklılığına yönelik adımları da kapsaması gerekmektedir. Aksi takdirde Moldova, üyelik hedefinden uzaklaşabilir hatta yeniden Rusya’nın etki alanına girebilir. Bu gelişme yalnızca Moldova’nın değil, Avrupa Birliği’nin doğu politikalarının da geleceği açısından belirleyici olacaktır.
