
Rusya’ya ait insansız hava araçlarının Polonya hava sahasına girmesi, Avrupa güvenliği açısından yeni bir kriz dalgası yaratmıştır. Olay, Ukrayna sınırına yakın bölgelerde başlayan yoğun drone hareketliliğiyle gündeme gelmiş, bu araçlardan en az on dokuzu Polonya topraklarında tespit edilmiştir. Polonya makamları, hava sahasını ihlal eden bazı araçların düşürüldüğünü, bazı parçaların da topraklarına düştüğünü açıklamış, güvenlik gerekçesiyle bazı havaalanlarının geçici süreyle kapatıldığını duyurmuştur. Bu gelişme, Ukrayna’daki savaşın bölgesel sınırları aşarak doğrudan NATO üyesi bir devletin güvenliğine etki edecek hale geldiğini göstermiştir. Polonya hükümeti, olayın sıradan bir hata olamayacağını vurgulamış ve meseleyi yalnızca ulusal bir sorun olarak değil, tüm ittifakın ortak güvenliği bağlamında ele alınması gerektiğini belirterek NATO Antlaşması’nın 4. Maddesi’ni işletmiştir. Bu karar, bir yandan Polonya’nın ciddiyetini ortaya koyarken diğer yandan ittifakın doğu kanadındaki güvenlik sınavını gözler önüne sermiştir.[1]
NATO Antlaşması’nın 4. Maddesi, üye devletlerden herhangi birinin toprak bütünlüğü, siyasi bağımsızlığı veya güvenliği tehdit altında hissettiğinde diğer müttefiklerle istişareye başlama hakkını tanımaktadır. Bu madde, doğrudan saldırıya uğrayan bir ülkeye kolektif savunma yükümlülüğü getiren 5. Maddeden farklı olarak, daha çok erken uyarı ve diplomatik dayanışma işlevi görmektedir. Polonya’nın bu maddeyi devreye sokması, hem ülkesinin güvenlik kaygılarının meşruluğunu uluslararası alana taşımış hem de ittifakın birlik ve dayanışmasını test etmiştir. Daha önce de farklı dönemlerde Türkiye ve Baltık ülkeleri tarafından kullanılan bu mekanizma, NATO’nun krizler karşısında verdiği ilk tepkileri şekillendirmiştir. Bu çerçevede Polonya’nın başvurusu, gelecekte yaşanabilecek daha ciddi durumlar karşısında ittifakın reflekslerini güçlendirmeye dönük bir adım olarak değerlendirilebilir.
Olayın ardından uluslararası alanda verilen tepkiler çeşitlilik göstermiştir. Avrupa’nın farklı başkentlerinde bu gelişme, Rusya’nın NATO’nun doğrudan tepkisini ölçmek için yaptığı bir hareket olarak yorumlanmıştır. Buna karşılık bazı aktörler daha temkinli yaklaşmış, ihlallerin teknik bir hata sonucu meydana gelmiş olabileceği ihtimalini gündeme getirmiştir. Özellikle eski ABD Başkanı Donald Trump’ın açıklaması bu tartışmalara yön vermiştir. Trump, insansız hava araçlarının Polonya hava sahasına girmesini değerlendirirken bunun “bir hata olabileceğini” söylemiş, böylece olayın kasıtlı olup olmadığı konusundaki tartışmaları artırmıştır. Polonya hükümeti ise bu açıklamaya açıkça karşı çıkarak, sınır ihlalinin bilinçli bir eylem olduğunu ve ülkenin güvenliğini doğrudan hedef aldığını belirtmiştir. Bu farklı bakış açıları, NATO içinde siyasi birlikteliğin önemini bir kez daha ortaya koymuş ve ittifakın caydırıcılık kapasitesinin yalnızca askeri güçle değil, aynı zamanda siyasi tutarlılıkla da ölçüldüğünü göstermiştir.[2]
Polonya’nın olay sonrasında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni toplantıya çağırma girişimi, meselenin sadece NATO çerçevesinde değil, küresel düzeyde de ele alınması gerektiğine işaret etmiştir. Böylece uluslararası hukuk zemininde Rusya’ya karşı diplomatik baskı artırılmaya çalışılmıştır. Aynı zamanda bu süreç, modern savaş teknolojilerinin güvenlik politikaları üzerindeki etkisini de ortaya çıkarmıştır. İnsansız hava araçlarının savaş alanında yaygın şekilde kullanılması, geleneksel sınır güvenliği anlayışını zorlamakta ve ülkeleri yeni önlemler almaya mecbur bırakmaktadır. NATO’nun doğu kanadında daha güçlü hava savunma sistemleri, erken uyarı mekanizmaları ve müttefikler arası koordinasyon ihtiyacı, bu gelişmeyle birlikte daha görünür hale gelmiştir.
Yaşananlar aynı zamanda Avrupa güvenlik mimarisindeki eksiklikleri de gözler önüne sermiştir. Ukrayna’daki savaşın doğrudan bir NATO ülkesine sıçraması, kıtanın güvenlik sorunlarının bölgesel olmaktan çıktığını kanıtlamıştır. Avrupa ülkeleri bir yandan Rusya’nın politikalarıyla mücadele etmek, diğer yandan da ittifak içindeki eksik kalan güvenlik politikalarını tamamlamak zorunda kalmıştır. Bu durum, Avrupa’nın hem dayanışma kapasitesini hem de kriz yönetimindeki becerisini sınayan bir tablo ortaya çıkarmaktadır. Polonya’nın süreçteki tutumu, egemenliğini koruma isteğini yansıtırken, aynı zamanda ittifakın gelecekte yaşanacaklara nasıl tepki vereceğine de örnek teşkil edecektir.
Sonuç olarak, Polonya hava sahasında yaşanan insansız hava aracı ihlalleri yalnızca ikili bir gerginlik olarak değil, NATO’nun ve Avrupa’nın güvenlik düzeni açısından kritik bir sınav olarak görülmelidir. Polonya’nın NATO Antlaşması’nın 4. Maddesi’ne başvurması, ulusal güvenlik endişelerinin kolektif güvenlik çerçevesinde ele alınmasının zorunluluğunu göstermiştir. Farklı aktörlerin verdiği tepkiler, ittifak içinde siyasi birlikteliğin önemini ve caydırıcılığın yalnızca askeri değil, diplomatik söylemle de sağlanacağını ortaya koymuştur. Önümüzdeki dönemde NATO’nun göstereceği birlik, hem Polonya’nın güvenliği hem de Avrupa’nın istikrarı açısından belirleyici olacaktır. Eğer ortak bir duruş sergilenirse, benzer ihlallerin önüne geçilebilir; aksi takdirde, Avrupa güvenliği yeni kırılganlıklarla karşı karşıya kalacaktır.
[1] “Poland activates NATO Article 4 to consult allies after Russian drone incursion”,Euronews, https://www.euronews.com/2025/09/10/poland-activates-nato-article-4-to-consult-allies-after-russian-drone-incursion,(Erişim Tarihi:12.09.2025).
[2] “Poland says it found 14 Russian drones on its territory. Just how will NATO respond?”, CBC, https://www.cbc.ca/news/world/poland-nato-1.7630155,(Erişim Tarihi:12.09.2025).
